Habersiz Kalma
  RAKİP OLMAYA ÇALIŞAN DEV
 


                      ÇİN’İN ÇOK BOYUTLU STRATEJİLERİ

 
 
Çin’in son on beş yıldır süren büyük yükselişini bir ölçüde Sovyetler Birliği’nin çöküşüne ve ABD’nin komünizm korkusunun giderilmesiyle bu ülkeye yönelen çok uluslu şirket yatırımlarına bağlarsak yanılmış olmayız. Ama bu arada Çin yönetiminin büyük bir esneklik göstererek tarihsel değişimlerden yararlandığını ve Mao döneminin katı komünist politikalarını terk ederek 1,5 milyar insanı besleyecek, çalıştıracak ve daha iyi yaşam koşullarının yolunu açacak bir sisteme yönelmiş ve bunun gereklerini sağlamış olması da bilhassa değinilmeye değer. Çin, bugün kalkınma yolunda çok mesafe kat etmiştir. Esasen dünyamızda iletişimin oldukça gelişmiş ve insanlığın birbirinden haberdar olmasının önlenemez boyutlara gelmiş olduğu bir çağda Çin yönetimi halkına kalkınma ve tüketim ekonomisi olma yolunda asgari olanakları tanımaya ve bunları vermeye başlamamış olsaydı Pekin’in sonu nasıl olurdu diye sormak gerek. Bu noktada yerinde ve zamanında ciddi reformlar gerçekleştiren, küresel rekabet ve üretim koşullarına uyum sağlanmasını sağlayan Çinli yöneticileri takdir etmemek elde değil. Ancak kalkınma ve dolayısıyla çevreye ve hatta dünyaya kafa tutma gücüne erişen Çin’in sorunlarının bittiğini ve kesin bir dille küresel güç olacağını söylemek de olası değil. Çünkü Çin’in gelişirken, kapalı bir ekonomiyken birden bire kapılarını dış dünyaya açması, bugüne kadar karşılaşmadığı bir dizi sorunu da beraberinde getirmiştir. Çin artık üreten ve bunun yanı sıra tüketen bir toplum olarak hammadde açlığı çekmektedir. Bu gereksinimlerin giderilmesi de çeşitli siyasal, ekonomik ve hatta askeri gereklerin yerine getirilmesini öngörür. Ayrıca Çin’in bugün gelmiş olduğu noktada birçok alanda ABD ile karşı karşıya gelmiş olması da kaçınılmaz bir sebep-sonuç ilişkisidir. Çin, ABD ile karşı karşıya geldikçe küresel gücün kudretini daha yakından tanımaktadır. Çin özellikle askeri, ekonomik ve teknolojik yönden ABD’nin gücünü ve nefesini ensesinde daha çok hissetmeye başlamış, ABD’nin ne kadar gerisinde olduğunu anlamıştır. Bu algılama sonunda, Sovyetlerin devre dışı kalmış olduğu bir dünyada gelmiş olduğu konumun önemini bir kez daha anlayan Çin, belki de siyasal hedef olarak ABD’yi geçmeyi değil de yeniden ikinci sınıf güçler arasına düşmemeyi sağlamayı strateji olarak seçmiş veya bu seçime zorlanmıştır. Çünkü her ne kadar dünyada Çin’in ekonomik mucizesi ve küresel güç adaylığı söz konusu ise de realitede Çin’in özellikle ekonomik ve askeri alanda ABD’nin çok gerisinde olduğu da bir gerçektir.

Çok hızlı bir şekilde kalkınmış olması ve yine aynı hızla bir sosyal değişim/dönüşüm içerisine girmiş olması nedeniyle Çin, bugün ekonomik anlamda limitlerde yaşamaktadır. 2005 yılında ABD ekonomisi 13 trilyon Dolarlık bir Gayrı Safi Milli Hasıla’ya (GSMH) sahip iken bu rakam Çin için 2,3 trilyon Dolar civarındaydı. Hala 150 milyon Çinli’nin günlük gelirinin bir Doların altında olduğu ve insanların özellikle Çin’in Doğu bölgelerinde ciddi fakirlik düzeyinde yaşadıkları da bir realitedir. Halkın refah düzeyinin artması ve ihracata dönük sanayinin her geçen gün gelişmesi enerji gereksiniminin önemini de beraberinde getirmektedir. Bugün elektrik enerjisinin sağlanması için ortalama her hafta yeni bir, kömüre dayanan termoelektrik santralini devreye sokan Çin’in nükleer enerji konusunda da çok büyük yatırım planları vardır. Finansal açıdan da kırılgan bir yapıya sahip olan Çin, dışarıda değişen döviz paritelerinin etkisine açıktır. Bunu önlemek için gereken parasal sisteme geçmeyi ve döviz kurlarını serbest bırakmayı hala başaramamıştır.

ENERJİ TEDARİKİNDE SÜREN ÇALIŞMALAR

Tüm sıkıntılarına rağmen, küresel güç olma iddiasının olmadığı söylenemeyecek bu ülkenin önündeki önemli sorunların başında hammadde sağlanması ve güvencesi gelmekteyse de hammaddeyle ilişkili ve hatta bunun da önünde gelen sorununun enerji kaynaklarına dönük tedarik stratejileri olduğu açıktır. Çünkü Çin, sürdürülebilir bir kalkınma için enerjinin tedariki ve sürekliliğinin güvenceye alınmasını her büyük ülke gibi anlamıştır. Elektrik enerjisi sağlamak Çin sanayisi için yaşamsaldır. Çin, kurulan termoelektrik santrallerin eninde sonunda hava kirliliği nedeniyle kendi halkına kaçınılmaz zararlar vereceğinin de bilincinde olduğundan Hindistan ile paralel bir politika izleyerek hızla nükleer enerjiye yönelmektedir. Halen Çin Halk Cumhuriyeti’nde 11 adet faal nükleer reaktör bulunmakta, 6 tane yeni reaktör inşa halinde ve önemli bir miktar ise planlanmış veya inşasına başlanmak üzeredir. Bu çalışmalar sonucunda nükleer santral kapasitesi 2020 yılında altı misli artarak 50 GWe ve 2030 yılında da bunun üzerine bir 3 misli kapasite daha ekleyerek 120-150 GWe’e çıkacaktır. Zira Çin, nükleer reaktör inşa ve geliştirmesinde kendine yeterli olmanın da ötesinde gelecekte teknoloji ihraç etmeyi hedeflemektedir. Nükleer yakıt sağlama konusunda kendi olanaklarını geliştirirken kurulacak yeni santrallerle uranyum ithalatı da artacak olan Çin, bu konuda petrol ve doğalgazda olduğu gibi dünya üzerindeki belli kaynaklara sahip ülkelerle siyasal ilişkileri sağlam tutma açısından, başta ABD olmak üzere birçok gelişmiş ülke ile rekabete girişecektir.

        ABD İLE REKABETTE SORUNLAR 


Giderek güç kaybeden, ekonomik ve siyasal sorunları artan ABD ise Çin’in 20-30 yıl sonra kendi yerini alma olasılığını artık ciddi bir şekilde algılamaya başlamıştır. Bunu engelleme konusu ise ABD için yaşamsaldır. Çünkü dünyadaki hammadde ve özellikle enerjiye dönük kaynaklar giderek azalmaktadır. Bu kaynaklardan dilediği şekilde yararlanma amacına hayati bir yaklaşımla öncelik veren ABD’nin ise dünyanın hemen her yerinde giderek karşısına hammadde talepçisi olarak çıkan bir Çin’e tahammülü olamayacağı da açıktır. Bu nedenle güçlü potansiyel bir rakibin geciktirilmeden daha bebeklik çağında önünün kesilmesi son derece önemlidir. Bunu sağlamak için ise ABD’nin elinde belli ekonomik ve askeri enstrümanlar vardır. ABD yeri geldikçe bunları kullanmaktadır. Giderek daha da çok kullanacaktır. Her şeyden önce Çin parasının değerinin devalüe edilmesi baskıları bu amacı taşır. Kendini hala ABD ile siyasal rekabete tam olarak hazır hissetmeyen Çin’in dış politikasının ise şu günlerde fazla agresif olmayan, sorunları yumuşaklıkla ve ABD’nin gelecekteki egemen gücünün azaltılmasını sağlayacak şekilde olduğu gözlemlenmektedir. Özellikle Çin’in Şanghay İşbirliği Örgütü ve bu kapsamda Rusya Federasyonu ile ilişkileri ve yine AB ile bağlantıları bunu tesis amacı taşımaktadır. Bu bağlamda İran konusunda bile son zamanlarda ABD’ye karşı daha yumuşak bir politika izlemesi Çin’in uzlaşmacı bir dış politikada kararlı olduğunun belirtisidir. Bu konuda Çin’in özellikle BM platformunda sorumluluk sahibi bir ülke olarak etkinlik sağlama politikası izlemesi değinilmeye değer bir başarıdır.

Çin’in ABD ile ilişkilerinde son on yılda belirgin olan başka bir husus da, ABD’nin tek küresel güç olarak “dilediğimi dilediğim yerde yaparım” felsefesi ve uygulamalarından yararlanma yolundaki becerisidir. Çin, özellikle Asya’daki, Hindistan, Rusya ve Güney Kore gibi ikincil güçlerin Amerikan politikalarının pervasızlığından giderek şikayetçi olmaya başlamalarını değerlendirmeye almıştır. Söz konusu ülkelerin yarın ABD ile bir şekilde karşı karşıya gelebilme olasılığını hesaba almaya başlamaları Çin ile dirsek temasını arttırmalarına neden olmuştur. ABD’nin son yıllarda giderek askeri güç kullanma tercihi dünyada kaygı uyandırırken, bu askeri güç kullanım potansiyeli Çin’e, yakın ve müttefik olabilecek ortamlar yaratmaktadır. ABD’nin askeri gücünün önemi diğer ülkeler gibi ve belki de daha da fazla Çin’i etkilemeye, buna karşı önlem almaya zorlamaktadır. Bu önlemler arasında ABD benzeri bir güç kullanma potansiyeli geliştirme de söz konusudur ve bunun da en önemli aracı Çin Halk Kurtuluş Ordusu olacaktır.

          ÇİN ASKERİ ÇABALARININ DÜZEYİ 

Çin Halk Cumhuriyeti Ordusu dünyadaki genel uygulamanın aksine politik olarak tarafsız bir ordu değildir. Çin’de ordu parti ile iç içedir. Birçok parti üyesi muvazzaf askerdir. Kuruluş günlerinden itibaren ordu Çin Halk Cumhuriyeti’nin yönetiminde söz sahibi olduğu gibi zaman zaman da içerideki karışıklık ve hatta isyanları bizzat engelleyip güç kullanmış ve Çin Komünist Partisi’nin egemenliğinin sürmesini sağlamıştır. Yine bu bağlamda Çinli yöneticilerin çoğunun askeri güçle yakın ilişkileri olduğu ve bundan politik güç aldıkları da bilinir. Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun politik etkinliği ve politika ile iç içe olmasının yanı sıra bir özelliği de önemli bir ekonomik ve endüstriyel güç olmasıdır. Ordu, Çin ekonomisinin içinde yalnız savunma alanında üretim yapmakla kalmayıp bunun dışına da çıkabilen bir güçtür. Ne var ki son yıllarda ekonomiye ciddi olarak karışmış olan Çin Ordusu’nun bu faaliyetinin yarardan çok zarar getirdiği anlaşılmıştır. Özellikle rüşvet ve disiplinsizlikten uzaklaşma hususlarının bu ekonomik ilişkilerle giderek artması, ordunun moralini bozmaya başlaması Çinli yöneticileri bu yönde sınırlandırmalara zorlamaktadır. ABD ile dünya kaynaklarını paylaşmada askeri gücün düzeyinin önemini kavrayan Çin özellikle denizaşırı harekat gücüne erişme konusunda atılım yapma ve askeri nükleer gücünü sevk sistemleri dahil geliştirme gereğini ele almıştır. ABD’nin denizaşırı gücünün büyüklüğünün aynı şekilde son birkaç yıldır Rusya Federasyonu’nu da düşündürmeye başlamış ve bu yönde hazırlıklar yapmaya başlamış olması da Çin’e bu konuda ilham vermiştir.

 

              ÇİN’İN ARTAN SAVUNMA HARCAMALARI 



Çin’in dünya siyaset ve ekonomisindeki yeni konumu ve beklentileri Pekin’i bütün bu nedenlerden dolayı askeri gücünde ciddi artışlara gitmeye itmiştir. Hatta bu artışların Batılıları ve özellikle Amerikalıları rahatsız ettiği de söylenmektedir. Bilhassa 2008 yılı içinde Çin’in savunma harcamalarının yüzde 17,6 artacak ve 60 milyar dolar düzeyine gelecek olması Batıda adeta panik yaratmıştır. 2,3 milyonluk askeri gücüyle dünyanın en büyük ordusuna sahip bu ülkenin son yıllardaki savunma harcamalarının artışının da hep benzeri düzeylerde olmuş olması bu rahatsızlıkları arttırmaktadır. Ancak Amerikalıları rahatsız eden husus sadece savunma harcamalarındaki bu artışlar değildir. Çin ele aldığı yeni savunma doktrini ile yüksek düzeydeki teknolojileri savunma sisteminde kullanmaya ve bu bağlamda nükleer ve füze teknolojilerine önem vermeye başlamıştır. Ordunun hantal yapısının değiştirilmesi amacıyla hızlı bir değişim süreci hedeflenmektedir. Ne var ki Çin hava ve deniz gücüne yeni platformlar katılması bakımından ihtiraslı bir sürece girmiş gibi gözükmekteyse de erişmeyi hedeflediği Batılı güçlerden ve özellikle ABD’den hayli geride kaldığı ve uzun bir süre daha geri kalacağı da ortadadır. Çünkü Çin her ne kadar 60 milyar dolarlık bir savunma bütçesine erişmiş ise de ABD’nin şimdiki 500 milyar doların üzerindeki bütçesine kıyasla çok zayıf bir konumdadır. Zira ABD’nin yıllardır yüksek düzeylerde askeri yatırımlar yapmış olması ve ordusunu bu denli geliştirmiş olması nedeniyle Çin ve diğer güçlerle arasında oluşan askeri güç farkının daha uzun yıllar kapatılması oldukça zor görünüyor. Bunun sonucunda uzayda onlarca Amerikan casus uydusu tur atarken, Amerikan uçak gemileri ve denizaltıları da Çin Denizi’nde dolaşmaktadır. Çin’in daha uzun yıllar buna erişmesi, uzay ve açık denizlerde aynı oranda bayrak göstermesi güçtür. Ancak Çin’in Güneydoğu Asya’da bölgesel olarak çevre ülkelere ve belli ölçülerde ABD’ye meydan okuyacağı da açıktır. Esasen Çin’in daha uzunca bir süre denizaşırı emellere yönelmeyeceği ve hedeflediği gücüne erişmek için sabırlı hareket edeceği de izlediği politikalardan anlaşılmaktadır. Zaten sabırlı olma unsuru Çinlilerin karakterinde mevcuttur ve Çinliler bundan yararlanmayı iyi bilirler. Çinlileri sabırlı olmaya iten önemli diğer gerçekler de, Çin Ordusu’nun geçmişten kalan devasa silah, araç ve gereç gücünün eskiliğidir. Savunma çevreleri, Ordu’nun taşıt araçlarının yüzde 70’inin, denizaltılarının yüzde 60’ının ve savaş uçaklarının büyük çoğunluğunun acilen yenilenmeyi gerektirecek ölçüde eskimiş olduklarını açıklamışlardır. Geçmişte Rusya’dan ileri teknolojili savaş uçakları alan Çin Ordusu’nun bugün satın almayı azaltıp kendi üretimine ağırlık vermesi ve ancak ileri teknolojilere sahip dördüncü ve beşinci nesil uçakları hala üretememesi önemli bir handikabıdır.
Çin’in savunma harcamalarını arttırmada şimdilik bölgesel olası sorunlar hariç kendine rakip ve ölçü olarak ABD’yi görme gibi bir amaç taşımadığı ama çoğu nükleer güce sahip Hindistan, Japonya, Rusya ve Kuzey Kore gibi komşu ülkeleri hedeflediği veya onları dikkate aldığına işaret etmek de bu bağlamda daha doğru olur. Bu konuda son yıllarda Çin’in komşularıyla çatışmadan kaçınarak sınır anlaşmalarına gitmiş olması gerçeği, Çin ordusunun gücünün zafiyetinin bilincinde olmasındandır. Bu nedenlerle Çin, Tayvan konusu dahil bir çok dış politika sorununda daha uzun yıllar yumuşak ve uzlaşmacı bir politika izleyip nefes almak, güç toplamak gibi bir strateji izleyecektir. Bu konuda Çinli yöneticilerin dış sorunlar ve ilişkilerden ziyade her vesile ile Çin Anakarası’nın bağımsızlığı, güvenliği ve toprak bütünlüğünün her şeyin önünde olduğunu dile getirmeleri de dikkat çekicidir. Buna karşın Amerikan siyasi çevreleri, Pentagon’un Çin’e karşı bir gerilim politikasından yana olduğuna dair işaretlere dikkat çekerek, bunun gereksizliğini öne sürmektedirler. Amerikan siyasi çevrelerinin Çin ile daha sakin ilişkilerden yana olmaları Pentagon ile çelişmekteyse de, realiteye daha yakındır. Çünkü her ne kadar Çin’in çeşitli askeri zafiyetleri varsa da yine de 2,3 milyonluk bir askeri güç olması onu tahrik etmemeyi gerekli kılar. Çin politikası özellikle askeri yönden bölgesel ve komşu ülkeler ile sınırlı ise de, ABD’nin de bugünkü durumu askeri ve siyasi açıdan Irak ve Afganistan’da altına girmiş olduğu yükün yanı sıra bir de Çin ile sorunlar yaşamaya uygun değildir. Hele İran ve Suriye’yi de kısa vadeli planlarına dahil etme amacı taşıdığı hissedilen bir ABD’nin böyle bir lüksü hiç yoktur.


Çin’in Nükleer Enerji Envanteri ve Geleceği

Halen Çalışan Reaktörler:
Ünite Eyalet Tip Net Kapasite(her biri için) Faaliyete geçiş yılı
Daya Bay-1 & 2 Guangdong PWR 944 MWe 1994
Qinshan-1 Zhejiang PWR 279 MWe April 1994
Qinshan-2 & 3 Zhejiang PWR 610 MWe 2002, 2004
Lingao-1 & 2 Guangdong PWR 935 MWe 2002, 2003
Qinshan-4 & 5 Zhejiang PHWR 665 MWe 2002, 2003
Tianwan-1 & 2 Jiangsu PWR (VVER) 1000 MWe 2007
Toplam:11
İnşa Halinde Veya İnşası Başlayacak Olanlar
Ünite Eyalet Net Kapasite(her biri için) Tip İnşaata Başlama Bitiş
Lingao-2
(units 3 & 4) Guangdong 2x1080 CPR-1000 12/05, 5/06 10/10, 2011
Qinshan 4
(units 6 & 7) Zhejiang 2x650 CNP-600 4/06, 1/07 2011, 2012
Hongyanhe 1
(units 1-4) Liaoning 4x1080 CPR-1000 8/07, 4/08, 3/09, 7/10 10/12, 2014
Yangjiang 1
(units 1-2) Guangdong 2x1080 CPR-1000 9/08, 2/09 5/13, 2015
Ningde 1
(units 1-2) Fujian 2x1080 CPR-1000 2/08, 9/08, 12/12-2013
Sanmen 1
(units 1 & 2) Zhejiang 2x1100 AP1000 3/2009 8/13, 2014
Haiyang
(units 1 & 2) Shandong 2x1100 AP1000 9/2009 2014-15
Taishan 1 Guangdong 2x1700 EPR 8/09, 1/10 11/13, 2015
Toplam: 21 22,000 

Kaynak: tusam.net

 
  Bugün 3 visitors (4 hits) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol