Habersiz Kalma
  TÜRKLER PAKİSTANI NEDEN SEVER?
 

                               TÜRKLER PAKİSTANI NEDEN SEVER?



Pakistan’ın Türkiye için her zaman özel bir yeri olmuştur. Haritadaki yerini dahi bilmese de sokaktaki Türk için Pakistan hep ‘kardeş ülke’dir. Üstelik bu kardeşlik statüsü Pakistan’a birçok Türk cumhuriyetinden dahi önce verilmiştir. Pakistan’a yaptığımız 8 günlük gezi öncesinde yanıtını aradığımız bir soru da Pakistan’la kardeşliğimizin nedenleriydi.
 Acaba Pakistan’ı neden seviyorduk?
 Yoksa bu büyük bir yanılsama mıydı?
 Bir efsane miydi?
 Acaba Pakistan da Türkleri o kadar sever miydi?
 
 Pakistan izlenimlerimizi gelen günlerde paylaşmaya çalışacağız, ancak bu yazıda daha çok Pakistan sevgimizin köklerine inmeyi deneyeceğiz:
 
Pakistan’da güney kıyısındaki Karaçi’den en kuzeyde Burban’a kadar 5 şehir gezdik, neredeyse 2.000 km katettik. Pek çok sorun gördük, üzüldük. Fakirliğin böylesi, gelir adaletsizliğinin bu kadarı hem şaşırttı, hem de kalbimizi yaraladı. Fakat Pakistan’ı ziyaret eden hiçbir kalp ve mantık sahibinin reddemeyeceğini bir kez daha tespit ettik: Yeryüzünde Türkiye’yi belki de en çok seven ülke Pakistan.
 
Pakistan’ın Ankara Büyükelçisi Seyid İftihar Hüseyin Şah USAK’ta verdiği bir konferans esnasında biz hangi meseleyi açsak “biz sizi destekliyoruz” diyordu. “Kıbrıs” diyorduk, “destekleriz” diyordu, “terör” diyorduk, düşünmeden “elbette destekleriz” diyordu. Bir diplomatın bu kadar hızlı ve bu kadar hesapsız yanıtlar vermesi şaşırtmıştı. Bunun üzerine büyükelçinin yanıtlarını sorgulamaya kalkınca Hüseyin Şah “Biz sizi destekleriz, haklı da olsanız, haksız da. Çünkü siz Türkiye’siniz” demişti. Tam anlamıyla gözü kapalı bir destekti bu. AB’de de, Kıbrıs’ta da, Ortadoğu’da da, her yerde ama her yerde tam ve koşulsuz bir destek.
 
Bizim gibi Anglo-Sakson eğitimden geçmiş adamlar için böylesine duygusallığı, böylesine bir ‘kardeşliği’ anlamak zordu doğrusu.
 
Fakat Karaçi’de de, İslamabad’da da, Lahor’da da, her yerde bu sözlerin benzerlerini duyduk:
 
“Sizi destekleriz, çünkü siz Türksünüz.”
 
“Sizi seviyoruz, çünkü siz Türksünüz”.
 
 Bu dostluğun, hatta kardeşliğin nedenlerini düşünürken ilk fark ettiğim aslında Pakistanlıların ne kadar yalnız oldukları gerçeğiydi. Hindistan, İran, Afganistan ve Çin arasına sıkışmış bu çok özel ülke komşularından çok şeyler alsa da, hatta bir anlamda onların karması olsa da yeryüzünde büyük bir yalnızlık yaşamakta. Çevresindeki ülkeler ya çok zayıf, ya da Pakistan ile birliktelik oluşturmaya çok uzak. İngiliz gitmiş, Hindistan’ın ‘büyük ağabeylik’ sevdaları başlamış. İran deseniz ezelden beri Pers İmparatorluğu arayışından ve belki de kibirinden kurtulamamış. Kendine özgü din/mezhep anlayışını yayma gayretleri ise cabası. Afganistan belki en çok benzeyen ülke, lakin orası da hep bir ateş topu olmuş. Yanına yaklaşmak çok zor. Çin, Hindistan’a karşı Pakistan’ın yanında, bu nedenle de çok seviliyor. Ancak ‘asıl Çin’ çok doğuda, ayrıca bir Çinli ile bir Pakistanlı, Türkler ile kıyaslandığında tüm çabalarına rağmen ne kadar kardeş olabilir ki?
Türkiye’nin ‘yalnızlığı’ kendine has elbette ve Pakistan’ınkinden büyük farklar içeriyor. Ne var ki Türkiye de akrabalarının zayıflığı, dindaşlarının cehaleti ve içinde bulundu Avrupa siyasi yapısının ona karşı önyargıları nedeniyle uzunca bir süre yalnız kaldı, bu biricikliğin sıkıntısını adeta iliklerinde hissetti. Yeni yeni kendi dünyasını kurmaya başlamışsa da hala Pakistan’ı bu konuda anlayacak en iyi ülke.
 
Yalnızlığın ötesinde Pakistanlılardaki Türkiye sevgisinin en önemli somut nedeni olarak hilafet gösteriliyor. Osmanlı uzunca bir süre bu bölgeden uzak durmuşsa da II. Abdülhamit’in Hint alt kıtasındaki halifelik çalışmalarının da katkısıyla Hindistan Müslümanları kendilerini İstanbul’a çok yakın hissetmişler. Kaderlerini Anadolu Türkleri ile adeta bir saymışlar. Öyle ki sadece Hindistan Müslümanları değil, Hindistan’ın diğer ezilen halkları dahi Osmanlı Türklerini müttefik saymış. Bu nedenle Cumhuriyet kurulup da Halifelik kaldırılınca buna kimse inanamamış. Uzunca bir süre halifeliğin kaldırıldığı haberi ‘İngilizlerin yalanı’ olarak bilinmiş. Gerçek anlaşıldığında elbette çok üzülmüşler, fakat anlamaya da çalışmışlar. Üzülenler arasında şaşırtıcı bir şekilde Hindistan bağımsızlığının öncüsü Gandi de varmış.
 
Hilafetin kaldırılışı Hindistan Müslümanlarını üzmüşse de kardeşliği bitirmemiş. Gerek Kurtuluş Savaşı’nda, gerekse Cumhuriyet’in kuruluşunda bu insanların katkısı büyük olmuş. Kadınlar kollarındaki bilezikleri vermişler. Pakistan’ın milli şairi Muhammed İkbal’in Lahor’da büyük bir kalabalığa hitaben yaptığı “Türk kardeşlerimize yardım etmeliyiz” içerikli konuşması sonunda ciddi bir yardım toplanmış. Hatta bu toplanan paranın bir kısmının İş Bankası’nın kurulmasında sermaye yapıldığı belirtiliyor. Kısacası Pakistan’ın dostluğu, kardeşliği sözde kalmamış. Kara gün dostu olmuşlar.
 
Kardeşliği besleyen bir unsur da şüphesiz askeri darbeler olmuş. Özellikle 12 Eylül darbesinden sonra Avrupa’da dışlanan Kenan Evren yönetimi Arap dünyası, Bulgaristan, Romanya ve Pakistan gibi birkaç ülkeyi ziyaret edebilir hale geldi. Elbette Pakistan için de benzeri bir durum söz konusu. Pakistan ne yaparsa yapsın, darbe olsun, sivil idare olsun Ankara’nın kapıları Pakistan’a hep açık olmuş. Türkiye, Pakistan’a hiçbir dönem yan gözle bakmamış. Tüm Pakistan liderleri gönül rahatlığıyla Türkiye’yi ziyaret etmişler, nasıl karşılanırım endişesini hiçbir zaman duymamışlar.
 
Kardeşliği besleyen ana nedenlerden biri de Keşmir sorununda Türkiye’nin Pakistan’a verdiği açık destek. Hatta bu destek nedeniyle Hindistan’la ilişkilerde bozulmalar dahi yaşanmış. Fakat Türkiye yine de destek vermiş. Çünkü demiş “siz Pakistanlısınız”.
 
Bu noktada biraz tartışmalı da olsa değinmeden geçilemeyecek bir diğer husus da Pakistan halkının etnik mayası. Ülke arasına sıkıştığı ülkelerin dilinden, dininden, kültüründen ve daha birçok özelliğinden bir şeyler almış. Yemeği, müziği neredeyse her şeyi bir tür karma. Fakat öze bakıldığında Türklük çok açık bir şekilde görülüyor. Yer yer fiziksel olarak da Türkler ile fiziksel benzerlikleri seçebiliyorsunuz. Urdu dili ‘ordu dili’ demek. Yani Türkçe kökenli. Üstelik bunu tüm Pakistanlılar biliyor. Türk olduğunuzu öğrendiklerinde ilk söyledikleri dillerinin anlamının ‘ordu’ olması geliyor. Hint alt kıtasına uzanan Türk boyları alt kıtaya girişte bugünkü Pakistan’da çok ciddi bir tortu bırakmış, bu çok açık. Başka bir deyişle Pakistan’la kardeşliğimiz sadece gönülden gönüle bir bağ değil. Yakın bir zamanda bilim dünyası Pakistanlıların genlerinden vs. elde ettikleri kanıtlar ile herkesi daha fazla şaşırtabilir. Kardeşliğin kan bağını da daha net bir şekilde ortaya çıkarabilirler. Başka bir deyişle belli ki kan çekiyor…
 
Son dönemlere gelindiğinde ise dostluğu, kardeşliği pekiştiren en önemli gelişme Pakistan’ın yaşadığı büyük deprem ve Türkiye’nin olanca gücüyle Pakistan’a yardım edişi. Üst düzey olsun, sokaktaki adam olsun kiminle konuşsanız Türkiye’nin depremde yaptıklarını minnetle anıyorlar. Yaklaşık 75.000 kişinin hayatını kaybettiği 2005 depreminde Türkiye sivil toplumuyla, yardım kuruluşlarıyla ve devletiyle Pakistan’ın yanında yer almış. Üstelik Türkiye depremden sonra hemen ülkeyi terk etmemiş. Yardımlarını sürdürmüş, ilgi halen de devam etmekte. Bu durum Pakistanlıları öylesine duygulandırmış ki deprem sonrasında ilk bayram namazında Eidgahah Camisi’nde konuşan İmam Abdullah “Pakistan Türktür, Türkiye Pakistan’dır” demiş.
 
Son dönemde “kardeşliği pekiştiren” bir diğer önemli gelişme ise Başbakan Tayip Erdoğan’ın depremin hemen ardından ülkeyi ziyaret eden ilk yabancı lider oluşu. Erdoğan’ın bu kadar kısa sürede Pakistan’a koşması ve Pakistan’da yaptığı konuşmalar Pakistanlşıları yardınmlar kadar etkilemiş. Bu da diplomaside zamanlamanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha bizlere gösteriyor. Erdoğan Türkiye-Pakistan ilişkilerine nasıl bir katkı yaptığının ne kadar farkındadır bilemiyoruz, ancak görülen o ki onun ziyareti kardeşlik duygularını çok güçlendirmiş.
 
En son Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yaptığı ziyaret de bu bağlamda önemli. Depremden sonraki ziyaret gibi Gül’ün ziyareti de son derece hassas bir dönemde gerçekleşmiş. Gül, Benazir Butto Suikastı ile sarsılan ve büyük bir kaos tehlikesi yaşayan ülkeye giderek Türkiye’nin Pakistan’a verdiği önemi bir kez daha kanıtlamış. Tüm liderlerle görmesinde verdiği mesaj da anlamlı: Sen ben kavgasını bırakın ve ülkenize sahip çıkın. Böylesine hassas bir dönemde Gül’ün tüm liderlerle görüşebilmesi ve ziyaretin her açıdan zaferle sonuçlanmasında İslamabad Büyükelçimiz Engin Soysal ve ekibinin büyük katkıları olmuş elbette. Fakat bu başarı da Gül’ün Türk olmasının rolünü de unutmamak gerek. “Eğer Gül Türk olmasaydı böyle bir ziyareti bu kadar kısa sürede gerçekleştirebilmek çok zordu” diyenler hiç de az değil.
 
 Özetle Pakistan’la kardeş olmak için nedenler az değil. Üstelik ‘Büyük Ortadoğu’da büyüyen sorunlar iki ülkeyi daha da yakınlaştırıyor. ABD’nin hoyrat ve bölge gerçeklerini ile çoğu kez uyuşmaz tutumunun bedelini Türkiye ve Pakistan gibi ülkeler ödüyor. İki ülke terörle mücadele ve dinci radikalizm karşısında da adeta kaderdaş bir hale geliyorlar.
 
Pakistan izlenimlerini yazmaya devam edeceğiz. Şimdilik iki ülkenin kardeş olduğu konusunda şüphesi olanlara hatırlatmada bulunarak yazımıza son verelim: Türkiye ve Pakistan iki kardeş ülke. Elbette sınırlarını tam olarak test etmiş değiliz. Fakat böylesine bir dünyada, böylesine temiz duyguların olması dahi gelecek için ümitlenmeye yetiyor.

KAYNAK: Sedat LAÇİNER
USAK Stratejik Gündem
 
  Bugün 5 visitors (8 hits) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol