Habersiz Kalma
  TÜRKİYE'NİN ORTADOĞU'DAKİ YUMUŞAK GÜCÜ
 
           TÜRKİYE'NİN ORTADOĞU'DAKİ YUMUŞAK GÜCÜ




Daha önce başka bir küskün kardeşler olan Pakistan Devlet Başkanı Müşerref ile Afganistan Devlet Başkanı Karzai’ye ev sahipliği yapan Ankara bu kez dünyanın en ünlü ‘düşmanları’nı bir araya getiriyor. İsrail ve Filistin Devlet Başkanları Ankara’da. Şimon Peres ve Mahmud Abbas’ın Ankara ziyareti birçok açıdan ilklere imza atmak anlamına gelecek. İlk kez bir İsrail ve bir Filistin devlet başkanı Türk meclisine hitap edecekler. Peres’in Meclis’teki konuşması İsrailli bir devlet başkanının Müslüman bir ülke meclisinde yaptığı ilk konuşma olacak. Dahası ilk defa iki lider birbirlerini bir başka ülkenin meclisinde dinleyecekler. Bazıları bu ilkleri önemsemeyebilir ve ‘diplomatik oyunlar’ sayabilir. Ancak iki liderin Ankara ziyaretleri Türkiye’nin (büyük) Ortadoğu’daki ‘yumuşak gücü’nü açık seçik ortaya seriyor. Türkiye gerektiğinde Filistinlileri de, İsraillileri de azarlıyor, sert bir dille eleştirebiliyor. Ancak gerektiği zaman her ikisi ile en yakın ilişkileri de sürdürebiliyor. Pakistan ve Afganistan’ın Türkiye’ye duydukları güven, ama birbirlerine duydukları güvensizliğin bir benzeri de Filistin ve İsrail tarafında mevcut. Türkiye ile geçinebilenler, birbirleri ile geçinemiyorlar, hatta bir araya dahi gelmekte zorlanıyorlar. Aynı durum Irak’ın içinde bile söz konusu. Şiiler de Sünniler de Türkiye’yi kendilerine yakın görebiliyorlar. Böyle bir pozisyona sahip ikinci bir ülke bulabilmek zor. Başka bir deyişle uzun yıllar sırtını Ortadoğu’ya dönen Türkiye yüzünü bölgeye dönmeye başladıkça ve bölgeyi tanıdıkça burada kendisi için ‘büyük bir servetin’ olduğunu fark ediyor, daha da fark edecek.
İsrail ve Türkiye
Her şeyden önce Türkiye ve İsrail bölge sorunlarının çözümünde iki farklı ekolü temsil ediyorlar. İsrail (ABD ile birlikte) sorunların çözümünü lider, rejim ve hatta sınır değişikliklerinde görüyor. Irak’ın üçe, en azından ikiye bölünmesi İsrail’in gönlünde geçen bir dilek. Irak gibi bir Arap devinin yeniden karşısına eski haliyle dikilmesini istemiyor. Dahası Suriye ve İran’ın da ABD eliyle hallini umuyor. Suriye’de rejim değişimi, Suriye’nin birkaç parçaya bölünemese bile Lübnan ile ilgilenemeyecek kadar zayıflaması ve iç işlerine dönmesi İsrail’in dileği. İran’ın ise en azından gücünün budanması ve elini Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin’den çekmesini bekliyor Tel Aviv. Tüm bu süreç cereyan ederken Filistin sorununu bir veya iki güçsüz ve Batı yanlısı devlet kurdurarak çözmenin planlarını yapıyor. Elbette bu planlarda Türkiye’nin İsrail’in yanında yer alması İsraillilerin en büyük dileği. Aslına bakılırsa İsrail’in derdi Ortadoğu sorunlarına kalıcı çözümlerden çok üzerindeki yükü başka ülkelerin sırtına yüklemek.
Türkiye ise Ortadoğu sorunlarının çözümünün lider, sınır veya rejim değişiklikleri ile çözülemeyeceğini, aksine böylesine ‘yüzeysel’ bir yaklaşımın sorunları içinde çıkılmaz hale getireceğini düşünüyor. Irak’ın da Filistinleşme sürecine girişi Türkiye’nin önemli kanıtlarından. Ancak Türkiye’nin ABD’yi ya da İsrail’i ikna edebilmesi olası değil. Bu nedenle Türkiye her iki devletin politikalarını da belli bir noktaya kadar veri olarak almak ve ona göre tedbir geliştirmek zorunda.
Türkiye-İsrail ilişkileri ekonomik rakamlar dikkate alındığında tarihinin en iyi düzeyinde. İlk 6 ayda Türkiye-İsrail ticaret hacmi 1.2 milyar doları aştı. Bunun 782 milyon doları Türkiye’nin İsrail’e ihracatı ve bir önceki yıla göre % 29’luk bir artışa denk düşüyor. 1997 tarihli serbest ticaret anlaşması ticari ilişkilere ciddi bir ivme getirirken turizm alanında da iyi ilişkiler hızla artıyor. Türkiye şu anda İsrail’in Ortadoğu’daki en büyük ticari ortağı durumunda. Doğrudan yatırımlar ve diğer faaliyetler dikkate alındığında iki ülke arasındaki toplam ekonomik faaliyetlerin 10 milyar doları aştığı tahmin ediliyor. Bu da İsrail gibi nispeten küçük bir ülke için kayda değer bir rakamdır.
Türkiye-İsrail Ticaret Hacminin Seyri
 1990    100 milyon dolar
1994    300 milyon dolar
1997    450 milyon dolar
2003    1.2 milyar dolar
2005    2.1 milyar dolar
2007 (İlk 6 Ay) 1.2 milyar dolar
Peres ile Türk yetkililer arasındaki görüşmelerde ekonomik ilişkiler elbette gündeme gelecektir. Ancak gündem bununla sınırlı değil ve oldukça yüklü. Doğal olarak ilk sırada Filistin sorunu var. Türk, İsrailli ve Arap işadamlarını tek bir hedef doğrultusunda bir araya getirmeyi amaçlayan Ankara Forumu’nun Batı Şeria’da bir sanayi bölgesi oluşturması, böylece Filistin’in ekonomik sorunlarını azaltarak barışa katkıda bulunması Türkiye açısından önemli bir adım. Peres de bu girişimi çok yararlı bulduğunu çeşitli defalar tekrarladı.
Şüphesiz iki taraf içinde önemli bir diğer konu güvenlik ve terör. İsrailliler İran’ın terörü desteklediğini ve nükleer silahlar elde etmeye çalıştığını her vesile ile tekrar ediyorlar ve Türkiye’den de benzeri bir tavır bekliyorlar. Ancak Gül-Peres görüşmesinde tarafların İran konusunda net görüş farklılıkları olduğu anlaşıldı. Cumhurbaşkanı Gül Peres’in iddialarının önemli bir kısmına katılmadı. Irak konusunda ise İsrail de diğer ülkeler gibi sınır ötesi operasyon sürecini merakla izliyor. Bilindiği üzere İsrail ile Barzani-Talabani arasındaki ilişkiler son derece iyi ve İsrail, Irak’ın kuzeyinde Batı ve İsrail yanlısı Arap olmayan bağımsız bir devletten son derece mutlu olacak bir ülke. İsrail’in Kürt oluşumları desteklediği medyada çeşitli defalar yer aldı. Barzani’nin en yakının İsrailli danışmanların olduğu, bunların bir kısmının emekli-görevden ayrılmış subay ya da istihbaratçı olduğu da bilinen bir gerçek. Bu iddialar resmi raporlara da yansımış olmalı ki Türkiye birkaç yıl önce en üst seviyede İsrail’i sert bir dille uyarmıştı.
Güvenlik boyutunda İsrail’in bir diğer önemsediği konu da Türkiye’ye silah satışı. Silah sanayi İsrail’in önemli gelir kaynaklarından. Çoğunlukla ABD lisanslı silahları Washington izni ve çoğu kez maddi desteği ile İsrail’de üretiyorlar. Bazı silahlarda ufak değişiklikler yaparak İsrail malı versiyonlar da elde ediyorlar. Malum Ortadoğu’daki en iyi silah alıcılarından biri de Türkiye ve İsrail Türklere silah satmayı, silahlarını modernize etmeyi çok istiyor. Bu konuda hiçbir fırsatı kaçırmamak için elinden geleni yapıyor. Jerusalem Post’un haberine göre Peres bu gezide Türkiye’ye Arrow balistik füze savunma sistemi ile Ofek casus uydularının satışını da gündeme getirdi. Arrow (İngilizce ‘ok’ anlamına geliyor) füze savunma sistemi 1986’dan bu yana ABD’nin maddi desteği ile sürdürülüyor. Bu desteğin şimdiye kadar 2 milyar doları aştığı belirtiliyor. Sistem Scud ve Şahap 3 (İran) füzelerine karşı denendi ve başarılı bulundu. Halen sistemin Arrow II’si geliştirilmiş durumda ve geliştirme çalışmaları sürüyor. Sistemin daha çok Irak ve İran’a karşı geliştirildiği açık. İsrail’in Türkiye’ye pazarlarken ki argümanı da Türkiye’nin bu sisteme İran’a karşı ihtiyaç duyabileceği varsayımına dayanıyor. İsrail Arrow’u Hindistan’a da satmak istedi. Ancak ABD’nin muhalefeti nedeniyle sadece radar kısmı satılabildi. Ofek (İbranice ‘Ufuk’ anlamına geliyor) ise İsrail tarafından üretilen bir casus uydu. Bir arabanın plakasını dahi okuyabildiği iddia ediliyor. Üzerinde çeşitli sensörler bulunuyor ve işletme ömrü olarak 1-3 yıllık süreler belirtiliyor. 1988’de başlayan çalışmalar şu anda Ofek 7’ye ulaştı. Ofek’in Türkiye’ye katkısı şüphesiz Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolu’da istihbarat toplamada olacak.
İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres “teröristler F-16 ile kovalanmaz. F-16 ile takip ederek terörle mücadele edemezsiniz. Nano gibi yeni teknolojileri kullanmak gerek” derken çantasındaki diğer satılık ürünlere de işaret ediyor. Bunlar arasında hafif çelik yelekler de var. Peres’in sözleri aslında Türkiye’nin yumuşak karnına da işaret ediyor. USAK raporlarının Haziran 2006’da dile getirdiği “balyoz ile sivrisinek öldürülmez” sözünün başka bir versiyonunu İsrail’in ağzından duymuş oluyoruz. Nitekim 5 Kasım Zirvesi’nin ardından ABD Başkanı Bush da “sizde istihbarat yok, sizdeki istihbarat ile terörist avlanmaz” mealinde sözler söylemişti. Türkiye bu konudaki açıklarını kapayamadığı sürece ABD ve İsrail gibi ülkelerden hem tavsiyeler almaya devam edecektir, hem de bu konuda karşı ülkelere ciddi bir koz verecektir.
Görüşmelerdeki bir diğer gündem maddesi de KKTC oldu. Kıbrıs’ta ipler tamamen Rumların eline geçtiği için Türkiye’nin manevra alanı tamamen daralmış durumda. Buradan çıkışın tek yolu tam bağımsız bir KKTC: Fakat Hükümet, tıpkı kendisinden önceki hükümetler gibi, bu konuda gerekli cesareti gösteremiyor. Bu nedenle doğrudan ticaret, doğrudan ulaşım, temsilcilik vb. ara formüller aranıyor. Suriye ile KKTC arasında başlatılan feribot seferleri bu türden önlemler arasındaydı. İsrail’den de aynı tür bir uygulama bekleniyor. Hayfa ile Gazi Magosa arasında feribot seferlerine başlanabilmesi ve KKTC’de İsrail’in ticari temsilcilik açması Peres’e götürülen öneriler arasında. İsrail’in bu konuda Türkiye’yi ‘kırması’ için herhangi bir neden görünmüyor.
Filistin ve Türkiye
Diğer konuk Mahmut Abbas’ın gündemine bakacak olur isek burada işbirliği olanakları daha sınırlı. Filistin fiiliyatta iki ayrı ülkeye dönüştü. Mısır-İsrail arasındaki Gazze Hamas kontrolünde ve Batı medyasında ‘Hamasistan’ olarak da adlandırılıyor. En son Arafat'ın anma törenlerinde El Fetih yanlıları ile Hamas militanları çatıştı. Kardeş kavgası hız kesmiyor ve yakın bir zamanda da bitecek gibi görünmüyor. Bazı yorumculara göre İsrail bu durumdan hayli memnun. ‘Büyük bir Filistin ile kuşatılmaktansa iki küçük Filistin daha iyi’ diye düşündüğü söyleniyor.
Türkiye’nin Filistin konusundaki en önemli hatası ise Hamas liderini Ankara’ya çağırmak olmuştu. Her ne kadar Başbakan Erdoğan kendisiyle görüşmekten kaçındıysa da Hamas’ı Ankara’da görmek ABD ve İsrail için en kötü kâbuslardan daha kötü bir kâbustu. Ne yazık ki bunun maliyeti Türkiye’ye Kuzey Irak’ta ve Ermeni meselesinde çıkarıldı ve Türkiye hala bu faturayı ödemekle meşgul.
TOBB’un inisiyatifiyle başlayan ve Türkiye’nin devlet olarak sahiplendiği yaklaşım Filistin için üretilmiş tek ciddi proje konumunda. Eğer başarılı olur ise hem Türkiye’nin Ortadoğu’daki konumu güçlendirecek, hem de İsrail-ABD yaklaşımlarının alternatifi pratikte geliştirilmiş olacak.
Özetle Türkiye uzun yıllar gönülsüz olduğu Ortadoğu’da istekli ve güçlü bir aktör olarak belirmeye başladı. Eğer Ortadoğu’da Türkiye lehine olan zemin iyi kullanılabilir ve ciddi hatalar yapılmaz ise Türkiye’siz bir Ortadoğu düşünmek zorlaşır ve Türkiye istikrar sağlayıcı bir güç olarak güneyini bir bataklık olmaktan çıkarmaya ciddi katkılar sağlayabilir.
Bundan sonrası için Ankara’da görmeyi arzuladığımız başka ikililer de var elbette ve bunların başında Esad ile Peres geliyor. Olanaksız mı? Türkiye başkaları için olanaksız olanın gerçekleşebileceği bir iklim. Eğer Türkiye bu tür ikilileri Ankara’ya getirmeye devam edebilir ve marjinal ülke ve gruplar ile ‘kör gözüne’ görüşmelerden kaçınabilir ise son derece zor bir süreci büyük kazanımlar ile tamamlayabilir.
KAYNAK: Sedat LAÇİNER
USAK STRATEJİK GÜNDEM
 
  Bugün 9 visitors (14 hits) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol